top of page
Search

SIBO Hakkında



ree

İnce bağırsakta bulunan bakteriler, ince bağırsak bakteri aşırı büyümesi (SIBO) olarak adlandırılan durumun merkezinde yer almaktadır. Başlangıçta SIBO, diyare, kilo kaybı, steatore ve beslenme bozukluğu gibi malabsorpsiyon semptomları olan bireylerde araştırılan bir malabsorpsiyon nedeni olarak tanımlanmıştır. Bu "klasik" SIBO vakalarının altında yatan nedenler arasında değişmiş gastrointestinal anatomi, düşük mide asidi (hipoklorhidri) ve bağırsak hareket bozuklukları (dismotilite) bulunmaktadır. Tanı için, jejunal aspirat kültürlerinde mililitrede 10⁵'den fazla koloni oluşturan bakteri birimi eşiği belirlenmiştir.

Zamanla, endoskopinin gelişimi ve jejunal aspirasyonun zorluklarının anlaşılmasıyla birlikte, SIBO'nun tanısı için nefes testleri gibi dolaylı yöntemler geliştirilmiştir. Bu testler, diyetteki emilmeyen veya tam olarak emilmeyen karbonhidratların bakteriler tarafından metabolize edilmesi sonucu üretilen hidrojen ve metan gibi gazların ölçülmesine dayanmaktadır. Özellikle glikoz ve laktuloz nefes testleri yaygın olarak kullanılmıştır. Pozitif bir SIBO tanısı için çeşitli kriterler öne sürülmüştür. Kuzey Amerika konsensüsüne göre, glikoz veya laktuloz nefes testi sırasında substrat alımından sonraki 90 dakika içinde bazal değere göre ≥ 20 ppm hidrojen artışı pozitif olarak kabul edilmektedir. Ancak, bu "erken pik"in aslında hızlanmış bağırsak geçişini yansıtabileceği ve SIBO'yu doğru bir şekilde tespit edemeyebileceği yönünde eleştiriler bulunmaktadır. Yu ve arkadaşları (2011) tarafından yapılan çalışmalar, nefes hidrojenindeki artışın zamanlamasından bağımsız olarak kolona substratın ulaşmasıyla ilişkili olduğunu göstermiştir.

Sundin ve arkadaşları (2018) tarafından yapılan bir çalışma, jejunal aspirat kültürlerinin bakteri sayılarını önemli ölçüde az gösterdiğini ve nefes testi sonuçları ile bakteri sayıları arasında bir korelasyon olmadığını ortaya koymuştur. Ayrıca, SIBO için kabul edilen eşiklerdeki bakteri aşırı büyümesinin tanı eşiklerini karşılayacak nefes hidrojeni seviyeleri üretemeyeceği sonucuna varılmıştır, bu da pozitif nefes testlerinin arkasında SIBO yerine glikoz malabsorpsiyonunun olabileceğini düşündürmektedir. Bu durum, insan ince bağırsak mikrobiyotası hakkındaki bilgilerimizin hala sınırlı olduğunu göstermektedir. Dışkı örneklemesi, SIBO teşhisi için uygun bir yaklaşım değildir çünkü ince bağırsaktaki bakteri popülasyonunu yansıtmamaktadır.

Son zamanlarda geliştirilen, kapsül bazlı teknolojiler ile bağırsak içindeki hidrojen, karbondioksit, oksijen ve metan gibi temel gazların gerçek zamanlı ölçümü yapılabilmektedir. Bu teknolojiler, oral glikoz yüklemesinin ince bağırsakta tam olarak emilmediğini ve kolonda fermantasyona uğrayarak "erken pik"e neden olabileceğini göstermiştir. Bu bulgular, mevcut nefes testlerinin güvenilirliği konusunda şüpheler uyandırmaktadır. Gelecekteki teknolojilerin, ince bağırsaktaki normal bakteri popülasyonunu saymanın yanı sıra, metabolitlerini de ölçmesi beklenmektedir. Bakteri fonksiyonunun, sayıdan daha önemli olabileceği düşünülmektedir.

SIBO'nun yaygınlığı ve çeşitli hastalıklarla olan ilişkisi de yoğun bir araştırma konusudur. Mevcut tanı yöntemlerinin sınırlamaları nedeniyle, genel popülasyonda veya risk altındaki gruplarda SIBO'nun gerçek prevalansı hakkında kesin veriler bulunmamaktadır. Ancak, literatürde SIBO'nun değişmiş anatomi, hipoklorhidri, dismotilite, bağışıklık yetmezlikleri ve ince bağırsak hastalıkları gibi çeşitli risk faktörleri ile ilişkisi desteklenmektedir. Ayrıca, kronik pankreatit ve karaciğer hastalığı gibi multifaktöriyel durumlarda da SIBO sıkça görülmektedir. Obezite, tip II diyabet ve non-alkolik karaciğer hastalığı (NAFLD) gibi durumlarla SIBO arasındaki ilişki de incelenmektedir, ancak bu konudaki veriler çelişkilidir. Nörodejeneratif hastalıklar gibi diğer durumlarla da potansiyel bağlantılar araştırılmaktadır.

Son on beş yıldır SIBO ile ilgili en büyük tartışmalardan biri, irritabl bağırsak sendromu (IBS) ile olan olası bağlantısıdır. Chen ve arkadaşları (2018) tarafından yapılan bir meta-analizde, IBS hastalarında SIBO prevalansı %38 olarak bulunmuştur ve diyare baskın IBS, kadın cinsiyet ve ileri yaşın SIBO için prediktörler olduğu belirlenmiştir. Sachdeva ve arkadaşları (2011) tarafından yapılan bir çalışmada ise IBS hastalarında SIBO prevalansı %23.7 olarak bulunmuş ve diyare baskın IBS, kadın cinsiyet ve şişkinlik öyküsü SIBO için olası prediktörler olarak saptanmıştır. Ancak, antibiyotik tedavisinin IBS semptomları üzerindeki etkisi, SIBO varlığı veya yokluğundan bağımsız görünebilmektedir. Rifaximin gibi bazı antibiyotiklerin IBS semptomlarını antibakteriyel etkilerinin ötesinde mekanizmalarla iyileştirebileceğine dair kanıtlar mevcuttur. IBS semptomlarının nonspesifik olması ve tanı yöntemlerindeki sınırlamalar, bu ilişkinin yorumlanmasını zorlaştırmaktadır.

SIBO'nun malnütrisyon, koagülopati, venöz tromboembolizm ve hiperamonyemik ensefalopati gibi çeşitli komplikasyonları da bildirilmiştir. SIBO yönetimi için yüksek kaliteli kanıtlar sınırlıdır. Rifaximin'in SIBO'yu eradike etmede ve semptomları gidermede etkili olduğu gösterilmiştir. Probiyotiklerin eradikasyonu destekleyebileceğine dair bazı kanıtlar olsa da, SIBO'yu önlemede etkili görünmemektedirler.

Sonuç olarak, ince bağırsaktaki bakteri popülasyonu ve bunların aşırı büyümesi olarak tanımlanan SIBO, karmaşık ve hala tam olarak anlaşılamamış bir durumdur. Tanı yöntemlerinin sınırlamaları ve çeşitli hastalıklarla olan ilişkisinin karmaşıklığı, bu alanda daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu göstermektedir. SIBO'nun gerçek spektrumunu ve klinik önemini ortaya koymak için valide edilmiş tanı yöntemlerine ve yüksek kaliteli klinik çalışmalara gereksinim vardır.

 
 
 

Recent Posts

See All
SIBO TANISI NASIL KOYULUR ?

SIBO Tanısı İnce bağırsak bakteri aşırı büyümesi (SIBO) tanısı, başlangıçta malabsorpsiyonun bir nedeni olarak tanımlandığı dönemlerde...

 
 
 

Comments


bottom of page